Joined
May 8, 2019
Credits
0
Rating - 0%
M. Gandi'ye göre "Hindistan bir anadır. Onun iki çocuğu vardır. Bunların biri Türkler diğer ise Hintlilerdir". Hintlilerin Türklerle ilişkisi çok eski tarihlere dayanmaktadır. İsa doğmadan önce -1000'li yıllarda her türlü madeni ustaca işleyen Türkler sayesinde, Hindistanda demir kullanımı başlamıştır. Hindistandaki bir çok yerli dillerinde rastlanan eski Türkçe kelimelerin de İsa'nın doğumundan en az -2500 ile -1500 yılları öncesinde yayılmaya başladığı tebliğ edilmiştir. Gerek İsa'nın doğum yılı öncesi kadim dönemler olsun, gerekse de İsa doğduktan sonra yakın dönemler olsun, tarih boyunca Hindistan'a en çok tesir eden topluluk Türklerdir. Türklerden önce yabancı kavimler Hindistan'a kısa süre hakim olmuşsa da, hiçbiri Türkler kadar uzun kalamamış, yapıtsal eser ve gönül değerlerinde iz bırakacak kadar derin bir etki bırakamamıştır.

Kuşan Türkleri:
İsa'nın doğumundan sonra bile, 400'lü yıllara kadar bu bölgede etkin olan Kuşan Türkleridir. Kuşan dönemi hint heykerlerinde Türk süvarilerine ait elbiseler ve paralar üzerinde Türkçe güzel anlamına gelen Kucula gibi ünvanlar vardır. Bu eser ve değerlerin yanında, Türklerin girdiği her dini yüceltme geleneği, Budist olduklarında da değişmemiş ve Budizm din olarak Kuşan Türkleri sayesinde bu kadar yayılabilmiştir. Tamamen Türk adı olan MANAS kelimesi de bu dönemde Brahmaputra nehrinin bir koluna ad olarak verilmiştir ki, o kolların aktığı yer Hinduizm de Yaratıcı Tanrı'yı temsil ettiği için hintlilerce çok kutsal bir alandır. Bu ve benzeri örneklerden, Türklere verilen büyük önemi ve minneti görebiliriz.

Akhun Türkleri:
Hem tarihi hemde kültürel ve dini çok büyük bir öneme sahip Kuşan Türkleri döneminden sonra Akhun Türkleri dönemi Hindistanda başlar. Hun Türklerinin güneye inip doğuyu ve Doğu Türklüğünü yöneten kolu olan Akhun Türklerinden sonra Gazneli Türk Devleti, Gurlu Türk Sultanlığı, Timur Türk Kağanlığı ve Türk Babür İmparatorluğunun yaptığı gibi, Büyük Türk dünyasının Güney kanadı olan Güney Türkistan (bugün ab+d'nin verdiği isimle afganistan diye anılan yer) ile Hindistan'ı birleştirmek için uğraşır. Güney Türkistan ile Hindistan'ı bağlayan güzergahta bulunan Gazne Türk şehrinden hareket ederek, çok verimi ve sulak bir bölge olan Pencap'a akın başlatır. Toraman ve daha sonra Mihrakula başbuğluğuyla (515-550) Hindistan'ı tamamen ele geçirerek Güney Türkistan ile Kuzey Hindistan'ı birbirine bağlar. Güney Türk elinin temelleri, kuzey hindistanın zaferi sonrası hindistan bütün olarak Türk hakimiyetine girip birleşmesiyle sağlamaştırılmaya başlanıldığı yıllarda Doğu Türk elinde de; Türkleri kılıçla yenemeyeceklerini anlayan ikiyüzlü çinliler, kandaşı kandaşa düşerecek kahpe politik oyunlar uygularak Gök Türkleri doğu ve batı olarak parçalar. Bunun üzerine çinlinin tatlı sözüne ve ipeğine kanma diyerek yazıtlarda durumu özetleyen Batı Gök Türk Kağanlığı hızla Türklerin desteğini alarak toparlanmaya başladı. Ancak Batı Gök Türk Kağanlığının, çinli köpeklere karşı yoğunlaşıp, Sasanilerle ittifak etmesi Akhun Türklerinin Güney Türkistan'da gücünü zayıflatarak Hindistanda Akhun Türklerinin gerileme dönemine girmesine yol açtı. Türklerin bu durumunu fırsat bilen hintli racalar, Akhun Türklerine ihanet ederek 700'lü yıllarda Akhun devletini çökertti. Hintli racaların ihanetine karşı, Tigin-şah intikam andı içerek direnişe başladı ve Türk Şahiler adıyla 870 yılına kadar Kuzey Hindistanda varlıklarını sürdürdü.

Gazneli Türkleri:
Daha sonra Gazneli Türk Devleti Hindistan'ı İslâm diniyle tanıştırmak ve İslâm'ın Hindistan'daki bir milyon dinden biri olmaması için uğraşmak adına hindistan'a sefere geldiğinde, hintli racalardan, Akhun Türklerinin intikamını almak isteyen Türk Şahiler, din olarak budist dinini seçmiş olmasına rağmen din farkını bir tarafa koydu ve dindaşının değil, kandaşının yanında durdu. Farklı dine inanıyor olsa da, Türk kanına destek çıkmak adına Gazneli Mahmud'un Hint seferlerine katılan ve Büyük OĞUZ HAN'ın "Türkler intikam almayı asla unutmasın" sözünü yaşam biçimi haline getiren Başbuğ Sebük Tigin (Tigin Şah) komutasındaki Türk Şafiler, bu seferler sırasında hintli racaları yenerek Kuzey batı Hindistanı ele geçirmek gibi önemli görevleri başardı. Böylece Hindistan kısa sürede tekrar Türk hakimiyetine girmiş ve Akhun Türklerinin intikamı alınmış oldu. Başbuğ Sebük Tigin'in zaferleriyle Hindistanda tekrar sağlanan Türk hakimiyetinin temelinde Türk Şahilerin olmasının yanında, Türk Şahilerin diğer bir önemi de şartlar ne kadar zor olursa olsun, farklı dini seçimlerde ayrılarak değil Türk'ün özünde birleşerek ULU TÜRK BAŞBUĞU ATATÜRK gibi asla pes etmeden Kuzey Hindistan Türklüğüne sahip çıkarak mücadele etmesidir ki, bu sayede bugün Pakistan'ın ortaya çıkmasını sağlamışlardır.

Gur Türkleri:
Gazneli Türk devletinden sonra, Güney Türkistan ve Hindistan bölgesine Gurlu Türk Sultanlığı adıyla, Güney Türkistan'ın Gur kentinden çıkan Gur Türkleri hakim oldu. Ancak Gurlu Sultanı Muhammed 'in oğlu olmayınca, varisliğe kim gelecek sorusu gündeme geldi. Bu soruyu Gurlu Sultanı Muhammed bu varisliğe aday olacak "Benim bir çok oğlum var. Onlarda Türk evladlarıdır. Bu yüzden benim bir değil, binlerce halefim var" diye ifade etmiştir. Sultan Muhammed'in vefatından sonra, hem ordusunda komutan hemde damatları olan Yıldız ve Aybeg, Gazne – Lahor ve Eski Delhi'de Türk hakimiyetini sürdürmüşlerdir. 1206 ile 1210 yılları arasında Delhi'de ilk Türk Sultanlığı olarak hüküm süren Aybeg Han, alimlere son derece saygılı ve aynı zamanda Türk geleneklerine, Türk töresine de sıkı sıkıya bağlıydı. Hem ordu komutanı hemde bilgin ve olgun bir devlet adamı kişiliği ile Türk Dünyasına çok büyük hizmetler edebilecek yapıya sahip olan Sultan Aybeg, Türk atasporlarından olan Çögen / Çevgan oyunu sırasında atından düşerek öldü. Sadece 4 yıl hüküm sürebilen Sultan Aybeg Han'ın en önemli eseri, Hindistandaki Türk hakimiyetini anıtlaştırmak için Delhi'nin ortasına alem olarak diktirdiği KUTUB MİNAR'dır.

Gur Türklerinin mirası Delhi Türk Sultanlığı:
Sultan Muhammed Han'ın, Her Türk evladı benim halefimdir sözü, Sultan Aybeg Han'ın vefatından sonra Delhi Türk Sultanlığında da gelenekleşerek devam etti. Böylece tek bir Türk devletini birden çok Türk hanedanının sırayla yönetme şansı oldu. AN-adolu'dan – kafkaslara ve doğu avrupaya kadar hüküm süren Peçenek Türk Hanlığına komşu olan, bizanslılar sürekli yerleşik yaşayıştan tembel ve şişmanlaşmış, yıkanmayı ve temizliği bilmediklerinden iğrenç kokuyorlardı. Peçenek Türk erkekleri ise Sarı saçlı, mavi gözlü yakışılıklı, ata binip, güreş tutarak sağlıklı ve temiz yaşayıştan dolayı oluşan, kaslı vücudları bizans kadınlarını yere takılıp düşürecek kadar hayran bıraktığı için, bizansda pek çok tartışma yaşanmış ve bu yüzden yüzlerine peçe takıp, kahpe bizans dilberlerinden kurtulmaya çalışmışlardır. Ancak Peçenek Türklerinin bu şekilde kendilerini gizlemesi, daha çok cezbetmiş ve Türk güzelliğinin dilden dile dolaşıp, yüzü gizleyen beze adını vermeye sebep olacak kadar, her yerde bilinir oldu. Parası olan arab kadınları (sahibeler) de, güzelliği dillere destan olan bu Türk erkeklerine ağırlığı kadar altın verecek dahi olsalar sahip olmak istediler. Her ne kadar geleneklerinde kadını İlahların yarattığı bir kusur olarak gördüklerinden arapça kusur kökünden türeyen avrat kelimesiyle kadınları çağırsalar dahi, parası olana hizmet eden araplar Peçenek Türklerini kaçırıp, kölemen pazarları kurarak özellikle ticaret şehri olan Mısır ve dolaylarındaki zengin arap kadınlara (sahibelere) parayla satmıştır. Mısır da sayısı iyice çoğalan Peçenek Türk erkekleri, Baybars Han baba komutasında orayı ele geçirerek, Mısır Türk Devletini (Memlükler ve Eyyubiler'i) kurmuş, Türk'den köle olmayacağını cahil araplara öğretmiştir. Vakitsiz şekilde kaybettiğimiz Sultan Aybeg Han'da, bir Peçenek Türk'üdür. Sultan Aybeg Han'dan sonra 5'i bir yerde olarak geçen, Kuman/kıpçak Türk'lerinden Şemsiler Türk hanedanı (1211-1266), Balaban Türk hanedanı (1266-1290), Kalaç Türk hanedanı (1290-1320), Tuğluk Türkleri hanedanı (1340-1414) saltanat sürmüşlerdir. Güney Türkistan ile Hindistan'a hakim olan Gurlu Türk Sultanlığı, Gur Türk'ü Sultan Muhammed'den sonra 5 farklı Türk hanedanının, iktidar olmak için aralarında tartışıp Türk devletine ve Türk milletine zarar vermeden Türk boylarının sırayla, Türk olma esasına bağlı olarak iktidara geçtiği eşsiz bir özelliğe sahiptir. Bugün hakimiyet Türk milletinindir diyen Türk Cumhuriyetine rağmen siyasi partilerin, ufacık oy almak uğruna kameralar karşısında ibadet edip, ekranlarda birbirine küfredip, sandıktan oyların çalındığı ve her türlü namussuzluğu – hırsızlığı – adaletsizliği yaparak Türk yurduna inanılmaz zararlar verilsede sadece iktidarı kaybetmemek için kendi ufak çıkarlarının düşünüldüğü ama sürekli aldanılıp kandırılarak devlet yönetme kabiliyeti kendisinde bulunmadığını konuşmalarında ağzıyla itiraf eden angutların dahi istifa etmeyi düşünmediği bu karanlık ortama nazaran, Türk Hanedanlığının halefi Türk Milletidir düsturunun asırlar önce bu kadar sorunsuz ve mükemmel bir düzenle işleyebilmesi ayrıca hayranlık vericidir. 300 yıldan fazla bir süreyle, Türk devletine en iyi hizmet edecek şekilde sırayla hüküm süren bu Türk hanedanları birbiriyle uğraşarak Türk'ün gücünü kırmak yerine, Türk hakimiyetini daha da güçlendirmek için bütün Türk boylarıyla birlikte Türklüğe hizmet esasına dayanarak uğraş vermişler ve Şemsi Türklerinden; Şemsed din İltutmuş Han, Balaban Türklerinden; Balaban Han, Kalaç Türklerinden; Melik Tınaz Han başbuğluğuyla Hindistan’daki Türk hakimiyeti için büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Kalaç Türklerinin hanedanlığı altın çağını Ala ed-Din Muhammed Han döneminde yaşamıştır. Tüm Hindistan, Seylan dahil Gur Türklerinin mirası olan Delhi Türk Sultanlığına bağlanmıştır. Tuğluk Türkleri hanedanlığının en önemli dönemlerinden birisi Firuz Han döneminde olmuştur. 1388'de 83 yaşında ölen Firuz Han her işinde alimleri toplayıp onlara danışmış ve dış seferden çok iç kalkınmayla ilgilenmiştir. Firuz Han döneminde 50 sulama bendi, 40 cami, 30 okul, 20 hamam, 100 kervansaray ve han, 5 hastane, 100 türbe ve mezar, 10 aşevi, 150 sulama kuyusu ve havuz, 100 köprü yaptırmıştır.

Timur Türk İmparatorluğunun Hindistan hakimiyeti:
Firuz Han'dan sonra Sultan Mahmud gelmiş ve 1413'e kadar hüküm sürmüştür. Sultan Mahmud'un yaşamına baktığımızda; Yakın dönem Türk tarihinde Doğu Türk elini – Güney Türk elini ve Batıdaki Yüce Türk İmparatorluğu Osmanlı hanedanlığını yenerekte Batı Türk elini tek çatıda birleştirmesiyle Büyük Türk Birliğini sağlayan, Kutlu Türk Başbuğu Timur'la 1398 yılında girdiği hanlık savaşında yenilerek, Timur Türk İmparatorluğuna bağlanmış ve böylece Delhi'de Türk birliğine girmiştir. Gur Türk'ü Sultan Muhammed Han'ın "Benim oğlum ve halefim Türklerdir." deyip hakimiyeti Türk milletine bırakmasına rağmen Tuğluk Türkleri Hanedanlığından sonra 1414'te başlayarak, seyyidiler adında Türk olmayan kişi ve hanedanlar müslümanlık adıyla Türk devletini yönetmeye kalkmış ve bozulmalar başlayarak Türk'ün binlerce yıllık emeği yağmalanmıştır.

Babür Türkleri:
1526 yılında Babür Türk Hanlığı gelerek, seyyidiler ile başlayan 111 yıllık fethret dönemini kapatıp, Hindistanda Türk hakimiyetini tekrar sağlamıştır. 1858'e kadar Hindistan'a tek başına hükmetmiş olan Babür Türk Hanlığı; Babür Han ile başlayarak, Hümayun Han, Ekber Han, Cihangir Han, Şah Cihan ve Evrengezib Han gibi önemli Türk başbuğlarıyla devam etmiştir. Bugün Hindistandaki en önemli tarihi eserlerin, çok büyük bir kısmı Babür Türkleri dönemine aittir. Örneğin; Batılıların Dünya'nın 7 harikasından biri olarak gördüğü Taç Mahal'de yine Babür Türklerine ait bir eserdir.

Sonuç:
Batılıların İndo-Turcica adını verdiği çalışmalarda bildirdiklerine göre, Türkler hindistanda isa'dan önce -200'lü yıllardan itibaren etkili olduğu yönündedir. Bu nedenle Hindistan'da; sanat, müzik, resim, yapıt gibi kültürel alanlardaki eserlerin yanında, her yerel hint dillerinin Türk'ten alınan bir çok kelimelerinde, idera ve yönetim yapısında kısaca uygarlığın her alanında, Büyük Türk Uygarlığının etkin tesirleri bugün bile canlı şekilde göründüğünden, Hindistanı en çok etkileyen ulusun Türkler olduğu kesindir. Bu önemli tesbitleri İndo-Turcica adıyla yapan batılı bilimcilere, Türklerin hindistana yaptığı etkilerin temellerini isa'dan önce -1000'li yıllar ve daha da öncesinden aramaya başlamalarını tavsiye ederiz. Zira Hint kaynaklarında madeni işleyerek onlara aletler veren Saka, Turüşka, Hüna adları ilk çağlarda da sadece bir toplumun yani Türklerin boylarını belirtmektedir.


Araştırma Eseri sahibi: Dr. Orhan GEDİKLİ, Düzenleyen: Tarkan Özel / 17.01.2018
 

Users who are viewing this thread

Top