Türklerde Kut Anlayışı Kut Düşüncesi /millaN* (1 Viewer)

Joined
Feb 19, 2020
Credits
302
Rating - 0%
Kut Nedir?
Kut kelimesi, eski Türk, Altay ve Moğol inanışı olan şamanizme dahil bir kavramdır ve eski Türk halk arasında yaşam gücü manasına sahiptir. Bunun dışındaki anlamlarına hayat verici, mübareklik, canlılık ve bereket de dahil edilebilir. Günümüzde ise mutluluk ve ilahi bereket olarak tanımlanabilir. Tüm bu anlamlar neticesinde “Kut” kelimesinin Şamanizmde kapladığı yeri anlamak da zor değildir. İnanışa göre yiğitler ve önemli liderler bu tanrısal güç sayesinde ölümden kurtulur ve hayata dönerler. Aynı zamanda onlara savaşları kazandırıp kaybettiren de yine kuttur. Bu güç Tanrı’nın onlara vermiş olduğu bir nimet gibi görülür. Bundan hareketle savaş kazanan kahraman veya Kağanların kuta sahip olduğu, tahttan inen ve yenilenlerin ise kut bahşedilmemiş olduğu düşünülmektedir. Büyük Kağanların ve onların soylarının kanları kutlu sayıldığından, aileden birinin idamı sırasında boynu kılıçla kesilmek yerine kişi yay kirişiyle boğulur. Bunun sebebi kan akmasını önlemektir. Çünkü kutlu kişinin kanı kutsaldır ve akmamalıdır.
Kut, inanışa göre her insana göre farklıdır ve kişinin kutu o doğmadan önce gökyüzünde bulunur. Kut, inanışa göre şarap gibi akıcı ve su gibi de durudur. Beyler ve aileleri kut sahibi olsa bile doğuştan kuta sahip olmak için yapılması gerekli olan bazı ritüeller bulunur. Tanrı’nın kutu geri çekmesi felaket manasına gelir. Örneğin Türklerin ilk eserlerinden olan Irk Bitig’de kutu Göktanrı tarafından alınan savaşçının yaşadığı acılı durum ve Tanrı’ya olan yakarışları anlatılır. Bu yakarışlar sonrasında Tanrı onu affeder ve savaşçı kutunu geri kazanır. Kut, bulunduğu göre farklı tiplere de sahiptir. Bunlar: Bor Kut, İye Kut ve Sal Kut’tur. Bor Kut, kutun cisimleşmiş halidir. Nesneleri temsil eden özel şekillerdedirler ve yer kutu da denmektedir. İye kut, ana kut olarak bilinir ve tamamiyle soyuttur. Bir varlığı koruyan kuttur. Sal Kut, havanın ruhudur ve hareketli kuttur. Rüzgar gibi hareket eder.

Kut Anlayışı Nedir?
Kut anlayışı, Türk, Altay ve Moğol topluluklarında boyların başında yer alan Kağanlara ve onların ailelerine Göktanrı tarafından verilen bir güçtür ve yönetme yetkisidir. Bundan yola çıkarak, Kağan’ın ve ailesinin hemde Tanrı’nın elçileri olduğu sonucuna varılabilir. Kağan’a karşı gelen Tanrı’ya karşı gelmiş sayılır ve ona göre yargılanır. Bu güç yalnızca tek bir ailededir ve Kağan’ın ölmesiyle onun oğluna geçer. Bu durumda kut anlayışının teokratik bir saltanata benzediği düşünülebilir. Kuta sahip hanedana saygı duyulur ve Kağan’a karşı olan bir başkaldırıda bile onlara zarar verilmez.
Öteki yandan kut anlayışının bazı olumsuz sayılabilecek yönleri de vardır. Kuta sahip aileye dagil herkes tahtta hak iddia edebilir ve bu da boyda bölünmelere yol açar. Halk, varisler arasında taraflara yönelir ve ara sıra uzun soluklu savaşlar bile yaşanılabilir. Ta ki varisler arasında anlaşana ya da biri tahta geçene kadar. Bu anlayış şaman Türk toplumlarında başlamış ve Osmanlı ile zayıflasa bile devam etmiştir. Buna Osmanlı’nın tek bir hanedan tarafından yönetilmesi neden gösterilebilir. Cumhuriyet ile ise Anadolu topraklarında bu anlayış bütünüyle yok olmuştur.

İlk Türklerde Kut ve Devlet Yönetimi
İlk Türk devletlerinde yönetim Tamamen inanç ve törelere dayanmaktaydı. Devletin başına Hakan, Kağan veya Han denirdi ve yönetme gücünü Göktanrı’dan aldığına inanılırdı. Ancak Hakan’ın devlette sahip olduğu güç sınırsız değildi ve kararlar toy meclisi adı altında olan ve aile başları ve bilgelerin içinde bulunduğu toplantılarda tartışılırdı. Toplantılar özel çadırlarda gerçekleşirdi ve ikramlar yapılırdı. Hakan’a karşı bir karar çıkarsa Hakan bunu kabul veya reddetme seçeneğine sahipti. Kurultay da denen bu meclisin devlet içinde alınan kararlar açısından önemli yetkileri vardı. Bunlardan bazıları yeni Hakan’ı belirleme, törelerde değişiklik yapma, barış ve savaş kararlarını alma ve devletin ekonomi ve siyasetinde söz sahibi olabilme olarak sıralanabilir.Kağan’ın karısına Hatun denirdi ve kadınlar arasında Hatun’a saygı duyulur, sözü dinlenirdi. Dede Korkut’un bazı hikayelerinde Hatun’un peşine boyun kadınlarını takıp ormana gittiğinden ve boyun kadınlarının onun sözünü dinlediğinden bahsedilmektedir.



Türklerde İkili yönetim veya Çifte Krallık
Çifte krallık yönetimi, eski Türk devletlerinde bir hayli yaygın olarak kullanılmakta olan yönetim biçimidir. Çifte krallık sistemine göre devlet Kağan tarafından doğu ve batı olmak üzere iki parçaya bölünür ve doğu tarafı Kağan alırken batı tarafını ise Kağan’ın ailesine mensup başka bir kişi alır. Batıyı yöneten hanedan mensubuna bazı kaynaklarda yagbu da denir. Ülke bu bölünmeye rağmen tektir ve ortak kararlar alınır. Doğuda, Kağan’ın idaresinde bulunan taraf merkez kabul edilir ve ülkenin genel gidişatı burdan sağlanırdı. Bazen ise Kağan hem doğuya hem de batıya yagbular koyar ve kendi yönetimini doğu ve batının merkezinde tutar. Bu sayede merkez tarafından yönlendirilen boylar merkezde toplanırlar ve Kağan’ın yönetimdeki gücü de sarsılmamış olur. Genelde doğu tarafın üstün kabul edilip Kağan’ın oraya yerleştirilmesinin nedeni Güneş’in doğduğu yer olan doğunun batıya üstün kabul edilmesi işlemidir.
Bu yönetim modelinde amaçlanan hem devleti ikiye bölerek onun yönetimini kolaylaştırmak, hem de hanedandan birisini daha yönetimde görevlendirerek hanedan içinde çıkması olası olan çatışmaları engellemektir. Yagbu kontrolü altında bulunan batı, genellikle özerk bir devlet gibi çalışır ve içişlerinde serbest kalırken dışişlerin de ise Doğu’da ki Kağan’a bağlıdır. Ülkedeki ikili yönetim yalnızca politik perspektiften değil, askeri perspektiften da farklılıklar oluşturmaktaydı. Tüm devletin içinde olduğu savaşlarda ordular kendi bölgelerine göre sağ ve sol kanatlara yerleştirilirdi. Politik perspektiften bölgeler içişlerinde bağımsız olmalarına karşın, devletin genelini ilgilendiren durumlarda töre gereği toplantılar doğudaki merkezde düzenlenir ve Kağan’la görüşülürdü. Bu durumlara savaş, kıtlık, isyan vb. Gibi örnekler verilebilir.
 
Joined
May 13, 2020
Credits
944
Rating - 100%
Kut Nedir?
Kut kelimesi, eski Türk, Altay ve Moğol inanışı olan şamanizme dahil bir kavramdır ve eski Türk halk arasında yaşam gücü manasına sahiptir. Bunun dışındaki anlamlarına hayat verici, mübareklik, canlılık ve bereket de dahil edilebilir. Günümüzde ise mutluluk ve ilahi bereket olarak tanımlanabilir. Tüm bu anlamlar neticesinde “Kut” kelimesinin Şamanizmde kapladığı yeri anlamak da zor değildir. İnanışa göre yiğitler ve önemli liderler bu tanrısal güç sayesinde ölümden kurtulur ve hayata dönerler. Aynı zamanda onlara savaşları kazandırıp kaybettiren de yine kuttur. Bu güç Tanrı’nın onlara vermiş olduğu bir nimet gibi görülür. Bundan hareketle savaş kazanan kahraman veya Kağanların kuta sahip olduğu, tahttan inen ve yenilenlerin ise kut bahşedilmemiş olduğu düşünülmektedir. Büyük Kağanların ve onların soylarının kanları kutlu sayıldığından, aileden birinin idamı sırasında boynu kılıçla kesilmek yerine kişi yay kirişiyle boğulur. Bunun sebebi kan akmasını önlemektir. Çünkü kutlu kişinin kanı kutsaldır ve akmamalıdır.
Kut, inanışa göre her insana göre farklıdır ve kişinin kutu o doğmadan önce gökyüzünde bulunur. Kut, inanışa göre şarap gibi akıcı ve su gibi de durudur. Beyler ve aileleri kut sahibi olsa bile doğuştan kuta sahip olmak için yapılması gerekli olan bazı ritüeller bulunur. Tanrı’nın kutu geri çekmesi felaket manasına gelir. Örneğin Türklerin ilk eserlerinden olan Irk Bitig’de kutu Göktanrı tarafından alınan savaşçının yaşadığı acılı durum ve Tanrı’ya olan yakarışları anlatılır. Bu yakarışlar sonrasında Tanrı onu affeder ve savaşçı kutunu geri kazanır. Kut, bulunduğu göre farklı tiplere de sahiptir. Bunlar: Bor Kut, İye Kut ve Sal Kut’tur. Bor Kut, kutun cisimleşmiş halidir. Nesneleri temsil eden özel şekillerdedirler ve yer kutu da denmektedir. İye kut, ana kut olarak bilinir ve tamamiyle soyuttur. Bir varlığı koruyan kuttur. Sal Kut, havanın ruhudur ve hareketli kuttur. Rüzgar gibi hareket eder.

Kut Anlayışı Nedir?
Kut anlayışı, Türk, Altay ve Moğol topluluklarında boyların başında yer alan Kağanlara ve onların ailelerine Göktanrı tarafından verilen bir güçtür ve yönetme yetkisidir. Bundan yola çıkarak, Kağan’ın ve ailesinin hemde Tanrı’nın elçileri olduğu sonucuna varılabilir. Kağan’a karşı gelen Tanrı’ya karşı gelmiş sayılır ve ona göre yargılanır. Bu güç yalnızca tek bir ailededir ve Kağan’ın ölmesiyle onun oğluna geçer. Bu durumda kut anlayışının teokratik bir saltanata benzediği düşünülebilir. Kuta sahip hanedana saygı duyulur ve Kağan’a karşı olan bir başkaldırıda bile onlara zarar verilmez.
Öteki yandan kut anlayışının bazı olumsuz sayılabilecek yönleri de vardır. Kuta sahip aileye dagil herkes tahtta hak iddia edebilir ve bu da boyda bölünmelere yol açar. Halk, varisler arasında taraflara yönelir ve ara sıra uzun soluklu savaşlar bile yaşanılabilir. Ta ki varisler arasında anlaşana ya da biri tahta geçene kadar. Bu anlayış şaman Türk toplumlarında başlamış ve Osmanlı ile zayıflasa bile devam etmiştir. Buna Osmanlı’nın tek bir hanedan tarafından yönetilmesi neden gösterilebilir. Cumhuriyet ile ise Anadolu topraklarında bu anlayış bütünüyle yok olmuştur.

İlk Türklerde Kut ve Devlet Yönetimi
İlk Türk devletlerinde yönetim Tamamen inanç ve törelere dayanmaktaydı. Devletin başına Hakan, Kağan veya Han denirdi ve yönetme gücünü Göktanrı’dan aldığına inanılırdı. Ancak Hakan’ın devlette sahip olduğu güç sınırsız değildi ve kararlar toy meclisi adı altında olan ve aile başları ve bilgelerin içinde bulunduğu toplantılarda tartışılırdı. Toplantılar özel çadırlarda gerçekleşirdi ve ikramlar yapılırdı. Hakan’a karşı bir karar çıkarsa Hakan bunu kabul veya reddetme seçeneğine sahipti. Kurultay da denen bu meclisin devlet içinde alınan kararlar açısından önemli yetkileri vardı. Bunlardan bazıları yeni Hakan’ı belirleme, törelerde değişiklik yapma, barış ve savaş kararlarını alma ve devletin ekonomi ve siyasetinde söz sahibi olabilme olarak sıralanabilir.Kağan’ın karısına Hatun denirdi ve kadınlar arasında Hatun’a saygı duyulur, sözü dinlenirdi. Dede Korkut’un bazı hikayelerinde Hatun’un peşine boyun kadınlarını takıp ormana gittiğinden ve boyun kadınlarının onun sözünü dinlediğinden bahsedilmektedir.



Türklerde İkili yönetim veya Çifte Krallık
Çifte krallık yönetimi, eski Türk devletlerinde bir hayli yaygın olarak kullanılmakta olan yönetim biçimidir. Çifte krallık sistemine göre devlet Kağan tarafından doğu ve batı olmak üzere iki parçaya bölünür ve doğu tarafı Kağan alırken batı tarafını ise Kağan’ın ailesine mensup başka bir kişi alır. Batıyı yöneten hanedan mensubuna bazı kaynaklarda yagbu da denir. Ülke bu bölünmeye rağmen tektir ve ortak kararlar alınır. Doğuda, Kağan’ın idaresinde bulunan taraf merkez kabul edilir ve ülkenin genel gidişatı burdan sağlanırdı. Bazen ise Kağan hem doğuya hem de batıya yagbular koyar ve kendi yönetimini doğu ve batının merkezinde tutar. Bu sayede merkez tarafından yönlendirilen boylar merkezde toplanırlar ve Kağan’ın yönetimdeki gücü de sarsılmamış olur. Genelde doğu tarafın üstün kabul edilip Kağan’ın oraya yerleştirilmesinin nedeni Güneş’in doğduğu yer olan doğunun batıya üstün kabul edilmesi işlemidir.
Bu yönetim modelinde amaçlanan hem devleti ikiye bölerek onun yönetimini kolaylaştırmak, hem de hanedandan birisini daha yönetimde görevlendirerek hanedan içinde çıkması olası olan çatışmaları engellemektir. Yagbu kontrolü altında bulunan batı, genellikle özerk bir devlet gibi çalışır ve içişlerinde serbest kalırken dışişlerin de ise Doğu’da ki Kağan’a bağlıdır. Ülkedeki ikili yönetim yalnızca politik perspektiften değil, askeri perspektiften da farklılıklar oluşturmaktaydı. Tüm devletin içinde olduğu savaşlarda ordular kendi bölgelerine göre sağ ve sol kanatlara yerleştirilirdi. Politik perspektiften bölgeler içişlerinde bağımsız olmalarına karşın, devletin genelini ilgilendiren durumlarda töre gereği toplantılar doğudaki merkezde düzenlenir ve Kağan’la görüşülürdü. Bu durumlara savaş, kıtlık, isyan vb. Gibi örnekler verilebilir.
güzel :)
 

Users who are viewing this thread

Top